‘Yavuz Sultan Selim Köprüsü çevresi için şehir tasarımı yapılmalı’
Yaklaşık üç yıl önce temeli atılan ve dün devlet erkanı tarafından açılışı gerçekleştirilerek faaliyete giren Yavuz Sultan Selim Köprüsü için Mehmet Keskin Architecture Genel Müdürü Mimar Mehmet Keskin, “Yavuz Sultan Selim Köprüsü‘nün çevresi için şehir tasarımı yapılmalı ve yapılacak olan projeler marka şehir olma yolunda resmin bütününü oluşturmalı” yorumunda bulundu.
Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve şehir tasarımı
Dünyanın en nadide metropol şehirlerinden olan İstanbul‘u, diğer metropol şehirlerden ayıran, hiç şüphesiz şehri ikiye bölen bir boğaza sahip olmasıdır. Zaman içerisinde iki yaka arasında geçişi kolaylaştırmak için yapılan iki Boğaz Köprüsüne dün üçüncüsü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü de dahil oldu. Ekonomi açısından, ulaşım hızı ve kolaylığı bir gereklilik ve zaruret iken, şehircilik tasarımı açısından plansız yapılaşma, köprünün ve boğazın oluşturduğu görüntüyü bozabilmektedir. Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Başbakanlığı döneminde, Sultanahmet’in silüetini bozduğu gerekçesiyle Zeytinburnu’ndaki bir konut projesinin yüksekliğinin düşürülmesini istemesi buna örnek olarak verilebilir.
Yavuz Sultan Selim Köprüsü çevresi, konumu itibariyle henüz şehirleşmenin olmadığı veya çok az olduğu bölgeler. Köprünün Anadolu Yakası Beykoz tarafında Anadolu Kavağı, Poyraz, Anadolu Feneri ve içerilere doğru köyler bulunuyor. Avrupa Yakası ise yerleşim açısından biraz daha kalabalık. Köprünün Avrupa Yakası ayağının bulunduğu Garipçe, yakınındaki mahalleler Rumeli Kavağı ve Rumeli Feneri Mahalleleri bulunurken içerilere doğru, Sarıyer’in villa projeleri bölgesi Zekeriyaköy ve Uskumruköy mahalleleri bulunuyor.
Her iki yakanın yerleşim durumu ve geleceğe yönelik kamuoyu endişelerini dile getiren Mehmet Keskin, “Köprü ve yollarla birlikte, çevresinin imara açılacağı endişeleri, zaman içerisinde ufak ufak yasak ihlalleriyle istisnai ucube binalar dikip, boğazın ve elinde belirli rekorları bulunduran Yavuz Sultan Selim Köprüsünün görüntüsünü bozana kadar, hali hazırda var olan doğal bir marka olan İstanbul Boğazı ve üzerindeki şaheserlere uyumlu yapıların ortaya çıkarılması için şehir plancıları ve mimarların bulunduğu bir komisyonla geleceğe dair planlamalar ve mimari konsept belirlenmelidir” dedi.
Marka Şehirler Zirvesinde görüş birliği
Geçtiğimiz Nisan ayında Eventuum Organizasyonuyla ‘Marka Şehirler Zirvesi‘ ne değinen Mimar Mehmet keskin, “Organizasyona Teknik Yapı‘nın sahibi ve İNDER Başkanı Nazmi Durbakayım, Aşçıoğlu Grubu Başkanı Yaşar Aşçıoğlu, Ege Yapı Genel Müdürü İnanç Kabadayı gibi sektörün öncü kuruluşları ve dernekleri katılmıştı. Marka şehir olma yolunda İstanbul için pek çok değerlendirme ve önerinin sunulduğu organizasyonda, mimari projelerin tekdüzelikten sıyrılarak Dünyada çok konuşulacak, şehre değer katacak yapılar olarak tasarlanmasının gerekliliğine vurgu yapılmıştı.
Tam da bu noktada, elimizde olan doğal varlıklar ve üzerinde yapılan ulaşım projelerine, şehir ve mimari tasarımlarla bütünleştirerek şehri geleceğe taşırsak, İstanbul’u gelecek yıllara daha yaşanabilir bir kent ve turizm cenneti haline dönüştürebiliriz” yorumunda bulundu.